17 Temmuz 2009 Cuma

nefes al nefes ver

Bazen bir şeyleri son kez yaptığımızı fark etmeyiz. Belki o yüzü son görüşümüzdür ya da o yoldan son geçişimiz... Bir şarkıya kulak verirken onu bir daha hiç dinleyemeyeceğimizi bilmeyiz; birinde tattığımız aşkı, bir daha hiç yakalayamayacağımızı bilemediğimiz gibi...
İşte o yüzden, her şeyi son kez yaşar gibi doyasıya yaşamalıyız.

15 Temmuz 2009 Çarşamba

SESLENİŞ

dağ gibi karayağız birer delikanlıydık. babamız, sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi.
arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken bizler bir mumun ışığında bitirdik kitaplarımızı.
kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya.
ecelsiz öldürüldük. dövüldük, vurulduk, asıldık.
vurulduk ey halkım, unutma bizi...

yoksulluğun bükemediği bileklerimize çelik kelepçeler takıldı.
işkence hücrelerinde sabahladık kaç kez. isteseydik, diplomalarımızı, mor binlikler getiren birer senet gibi kullanırdık.
mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık. yazlık kışlık katlarımız, arabalarımız olurdu.
yüreğimiz, işçiyle birlikte attı. yaşamımızın en güzel yıllarını, birer taze çiçek gibi verdik topluma.
bizleri yok etmek istediler hep.
öldürüldük ey halkım, unutma bizi...

fidan gibi genç kızlardık. hayat, şakırdayan bir şelale gibi akardı gözbebeklerimizden.
yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında, işkencecilerin acımasız ellerine terk edildik.
direndik küçücük yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla.
tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi, taptaze inançlarımızı fırlattık boş birer eldiven gibi.
utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar erkekliklerinden.
hücrelere atıldık ey halkım, unutma bizi...

ölümcül hastaydık. bağırsaklarımız düğümlenmişti.
hipokrat yemini etmiş doktor kimlikli işkencecilerin elinde öldürüldük acınmaksızın.
gelinliklerimizin ütüsü bozulmamıştı daha.
cezaevlerine kilitlenmiş kocalarımızın taptaze duygularına, birer mezar taşı gibi savrulduk.
vicdan sustu. hukuk sustu. insanlık sustu.
göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi...

kanserdik.
ölüm, her gün bir sinsi yılan gibi dolaşıyordu derilerimizde.
uydurma davalarla kapattılar hücrelere. hastaydık.
yurtdışına gitseydik kurtulurduk belki. bir buçuk yaşındaki kızlarımızı öksüz bırakmazdık.
önce kolumuzu, omuz başından keserek yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak fırlattık attık önlerine.
sonra da otuz iki yaşında bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz.
öldürüldük ey halkım, unutma bizi...

giresun'daki yoksul köylüler, sizin için öldük.
ege'deki tütün işçileri, sizin için öldük.
doğu'daki topraksız köylüler, sizin için öldük.
istanbul'daki, ankara'daki işçiler, sizin için öldük.
adana'da, paramparça elleriyle, ak pamuk toplayan işçiler, sizin için öldük.
vurulduk, asıldık, öldürüldük ey halkım, unutma bizi...

bağımsızlık, mustafa kemal' den armağandı bize.
emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara.
mezar taşlarımıza basa basa, devleti yönetenler, gizli emirlerle başlarımızı ezmek, kanlarımızı emmek istediler.
amerikan üsleri kaldırılsın dedik, sokak ortasında sorgusuz sualsiz vurdular.
yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım, unutma bizi...

yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi savunduk; komünist dediler.
ülkemiz bağımsız değil dedik; kelepçeyle geldiler üstümüze.
kurtuluş savaşı'nda emperyalizme karşı dalgalandırdığımız bayrağımızı daha da dik tutabilmekti bütün çabamız.
bir kez dinlemediler bizi. bir kez anlamak istemediler.
vurulduk ey halkım, unutma bizi...

henüz çocukluğumuzu bile yaşamamıştık. bir kadın eline değmemişti ellerimiz.
bir sevgiliden mektup bile alamamıştık daha.
bir gece sabaha karşı, pranga vurulmuş ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam sehpalarına.
herkes tanıktır ki korkmadık. içimiz titremedi hiç.
mezar toprağı gibi taptaze, mezar taşı gibi dimdik boynumuzu uzattık yağlı kementlere.
asıldık ey halkım, unutma bizi...

bizi öldürenler, bizi asanlar, bizi sokak ortasında vuranlar, ağabeyimiz, babamız yaşlarındaydılar.
ya bu düzenin kirli çarklarına ortak olmuşlardı ya da susmuşlardı bütün olup bitenlere.
öfkelerini bir gün bile karşısındakilere bağırmamış insanların gözleri önünde öldürüldük.
hukuk adına, özgürlük adına, demokrasi adına,
batı uygarlığı adına, bizleri, bir şafak vakti ipe çektiler.
korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi...

bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma bizi...
bir gün sesimiz, hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkım, unutma bizi.

özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi, hep birlikteyiz ey halkım, unutma bizi, unutma bizi, unutma bizi...

ugur mumcu-cumhuriyet 25.8.1975

8 Temmuz 2009 Çarşamba

Haziran'da ne konuşuldu

Haziranın son günlerinde önemli başlıklar TSK'nin AK Parti'yi ve Fethullah
Gülen Hocaefendi'sini bitirme planının Taraf gazetesi tarafından açıklanması,
CHP'nin bundan önceki darbecileri yargılatma girişimi (anayasanın geçici maddelerini değiştirme vb.) ve AKP - CHP - TSK arasındaki her zamanki gibi çocuksu atışmalar.
odak noktası demokrasi, demokrasiyi sağlamlaştırmak, daha demokrat
olabilmek... fakat onu uygulamak değil sanırız. çünkü demokrasiyi uygulayınca
gündeme başka şeyler gelir. mesela dar gelirlilerin çilelerinin mecliste,
medyada orda burda duyulması, dillendirilmesi; düşük sebze-meyve
hububat fiyatlarının, yüksek mazot fiyatlarının çiftçileri nasıl zor duruma düşürdüğünün
söylenmesi veya basın yasaklarının hafifletilmesi gibi genelgeçer demokrasi kurallarıdır.

yani ülkemizde yıllardır itfaiye yanan evlerin camını bir türlü kırmıyor,
çünkü cam dokunulmazdır, o demokrasidir, içinde yananları siz biliyorsunuz,
umarız bir gün cam kırılır ve içindekiler de o camdan dışarı çıkarlar
teşekkür ederim...

albay çiçek, darbe vb.

Liberal veya muhafazakar veya AKP kesiminin genelkurmay açıklamasıyla da,
başbuğ'un açıklamasıyla da alakası yok. hedefi bu kurumu çürütmek
olarak seçen insanların, ola ki bir personelin yaptığı düzenbazlığı
tüm kurumun başına yıkabilmek için hissiyatları var, bunu anlıyoruz.
bu, tarihsel anlamda, liberalizmin milli unsurlara açtığı tarihsel savaşın
ülkemizdeki aksi bana kalırsa. Liberaller, bu ülkenin ordusuna
militarist faaliyetlerinden dolayı değil, kurumun binalarında ofislerinde
atatürk, bayrak vb. millî unsurlar bulunduğu için saldırıyorlar.

karşı söylem-saldırı dışında türk politik hayatına birşey katmamış
olan "turkish style" liberaller, "özgürlükçü" ve "demokrat" adalet partisi'ni
desteklemeye uzun bir süre daha devam edecekler gibi...