15 Kasım 2011 Salı
12 Kasım 2011 Cumartesi
An excerpt from King Lear..
9 Kasım 2011 Çarşamba
Babil Kulesi: Dillerin Kökenine Ait Eski Bir İnanış
Babil Kulesi'nin Ortaya Çıkışı
Kulenin ortaya çıkışıyla ilgili anlatı, Eski Ahit'in ilk kitabı Genesis'te şu şekilde geçer (Genesis: Bölüm 11/1-9):
1. Başlangıçta dünyadaki bütün insanlar aynı dili konuşur, aynı sözleri kullanırlardı.Anlatı, dillerin ve ulusların kökenine ait bir açıklama getirir. Diğer taraftan, Yunan mitolojisinde olduğu gibi, Tanrı ve insanlar arasındaki çekişmeye de göndermede bulunur. Zira, Yunan mitolojisinde de hilekarlığının cezası olarak Sysyphos, tanrılar tarafından büyük bir kayayı dik bir tepenin doruğuna yuvarlamaya mahkum edilmiş; yani tanrılar tarafından cezalandırılmıştı.
2. Doğuya göçerlerken Şinar bölgesinde bir ova buldular ve oraya yerleştiler.
3. Birbirlerine, 'Gelin tuğla yapıp iyice pişirelim.' dediler. Taş yerine tuğla, harç yerine zift kullandılar.
4. Sonra, 'Kendimize bir kent kuralım.' dediler, 'Göklere erişecek bir kule dikip ün salalım. Böylece yeryüzüne dağılmayız.'
5. Tanrı, insanların yaptığı kenti ve kuleyi görmek için aşağıya indi
6. ve şöyle dedi: 'Tek bir halk olup aynı dili konuşarak bunu yapmaya başladıklarına göre düşündüklerini gerçekleştirecek, hiçbir engel tanımayacaklar.
7. Gelin, aşağı inip dillerini karıştıralım ki birbirlerini anlamasınlar.' 8. Böylece Tanrı, onları yeryüzüne dağıtarak kentin yapımını durdurdu.
9. Bu nedenle kente Babil adı verildi; çünkü Tanrı, bütün insanların dilini orada karıştırdı ve onları yeryüzünün dört bucağına dağıttı.
Kulenin Yapısı
Brueghel'in* çizimlerinde de rastlanabileceği gibi, aslında yedi katlı bir ziggurat olan Babil Kulesi'nin her katı, Tanrıya ulaşılan yolda bir aşamayı simgeler:
1. katı taşı,
2. katı ateşi,
3. katı bitkiyi,
4. katı hayvanı,
5. katı insanoğlunu,
6. katı güneşi ve gökyüzünü,
7. katı ise melekleri
sembolize etmektedir.
Kulenin Yıkılışı
Yaratılış Kitabında, Kulenin yıkılışından bahsedilmese de Abydenus, Josephus gibi tarihçiler, Tanrının şiddetli bir rüzgârla Kuleyi darmadağın ettiğini belirtirler. Bazı anlatılardaysa Kulenin yıkılışının rüzgarla değil, selle gerçekleştiği aktarılır.
Sonuç
Kısacası Babil Kulesi, insanların tarihî dönemlerde dil olgusunun kökenine ve ulusların çeşitliliğine yönelik sorularına cevap veren bir inanıştır. Farazî temellere dayanan bu inanış, ulusların ve onların dillerinin çeşitliliğini izâh etmeye çalışır. İnanış, kutsal kitaplara da yansımış ve çeşitli efsane, destan gibi anlatılarda yerini almıştır.

Aslına bakılırsa, Yunan mitolojisinde çok sık karşılaştığımız motiflerden biri olan 'Tanrıların insanoğlunu cezalandırması'na Babil Kulesi'nde de rastlamak mümkündür: Tanrı, kendisine ulaşmak isteyen ve bir bakıma kendisine baş kaldıran insanoğlunu, birbirlerini anlamayacak hâle getirererek cezalandırır ve onlara gücünü hatırlatır. Bu da anlatıya dinî bir nitelik kazandırır ve anlatının, skolastik düşüncenin egemen olduğu zamanlarda, kilise veya din adamları tarafından dinî duyguları pekiştirmesi amacıyla ortaya çıkarılmış olabileceği fikrini uyandırır.
* Pieter Brueghel: 16. yüzyılda Rönesans döneminde yaşayan Hollandalı ressam. Babil Kulesi ile ilgili önemli birkaç portresi vardır.
* Kaynak: www.isa-sari.com
8 Kasım 2011 Salı
Halkların Demokratik Kongresi adına...
Halkların Demokratik Kongresi adına bugün TBMM’de yapılan basın toplantısı
5 Kasım 2011 Cumartesi
Parayla ölüm listesinden isim sildi
’Parayla ölüm listesinden isim sildi’

Faili meçhul cinayetler kapsamında ifade veren Sedat Peker, 'İşadamı Ahmet Hamoğlu ölüm listesinden çıkmak için Korkut Eken’e para ödedi’’ diye konuştu.
Ünlü mafya lideri Sedat Peker, Ankara’da devam eden faili meçhul cinayetler soruşturmasında dün ifade verdi. Peker ifadesinde Kürt işadamlarına yönelik ölüm listelerine dair önemli açıklamalarda bulundu. Peker, işadamı Ahmet Hamoğlu’nun listeden çıkmak için Korkut Eken’e para ödediğini ileri sürdü.
Radikal gazetesinin haberine göre, faili meçhul cinayetler soruşturmasını yürüten Savcı Hakan Yüksel, Ergenekon davası sanıklarından Sedat Peker’in de ifadesini aldı. 9 sayfayı bulan ifadesinde Peker, Eken ile 1995’te tanıştığını anlatarak, “Tanıştığım zaman Kürt iş adamlarına yönelik faili meçhul zaten gerçekleşmişti” dedi. Susurluk kazasında sonra tutuklanarak cezaevine konulan Eken’i ziyaret ettiğini söyleyen Peker şöyle devam etti: “Eken, Ayaş Cezaevi’nde yatıyordu. O zaman Kaçakçılık Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanı olan Mehmet Emin Aslan’ı benim yanımda cezaevinden arayarak samimi konuşmalar yaptı.”
İfadesinde Kürt işadamlarına yönelik olarak tutulan ölüm listelerine de değinen Peker, bu konuda da şu bilgileri verdi: “Cinayetlerin MGK tarafından yetkilendirilen ekip tarafından gerçekleştirildiğini duyuyordum. Yeşil isimli şahs, Doğu’da bir zamanlar JİTEM tarafından kullanıldıktan sonra MİT ile birlikte çalışmaya başladı. MİT’te Mehmet Eymür’ün kadrosunda olduğu, şehirlerde eylem gerçekleştirdiğini duyuyorduk.”
Ergenekon iddianamesinde yer alan ve Eken’in iş adamlarından para aldığını belirten telefon konuşmasına da açıklık getiren Peker şunları anlattı: “Atilla Yıldırım’a bu konuyu anlattım. Bunun üzerine gülerek, ‘Olay bildiğin gibi değil. Ben Korkut abiyi işadamı Ahmet Hamoğlu ile tanıştırdım. Hamoğlu’nun yanına çantasız geldik. Giderken Korkut abinin elinde bir James Bond çanta vardı’ dedi. Bunun üzerine çok şaşırmıştım. Eken’in, Hamoğlu’ndan bir çanta dolusu para aldığını biliyorum. O dönemde PKK’ya yardım eden iş adamlarına yönelik hazırlanan listedeki bazı şahısların öldürüldüğünü herkes konuşuyordu. Bence Hamoğlu da para verdi. O dönemde kesinlikle devlet yoktu.”
Halis Toprak da vardı
İnsanlarda o zamanlar korku içinde olduğunu çünkü polisler eşliğinde alınıp sorgusuz sualsiz öldürüldüklerini ifade eden Peker, Yakup Kürşat Yılmaz’ın kendisine Halis Toprak’ı öldürülmesi için devlette görevli bazı kişilerin teklifte bulunduğunu ama bunu kabul etmediğini anlattığını da aktardı. Peker, “Bu ret olayından sonra açık cezaevinde kapalı cezaevine çıktığını söylemişti. Kendi isteklerini yapmayan kişiler bu şekilde sıkıntıya sokuyorlardı. Ama cezaevinde ama poliste işkence yaptırarak istediklerini alıyorlardı. Kürşat Yılmaz’ın Diyarbakır cezaevine sevki sırasında Mehmet Ağar Adalet Bakanıydı” diye konuştu.
Peker, Tansu Çiller’in başbakan olmasından sonra Mehmet Eymür’ün yıldızının parladığına da dikkat çekti.
Dev-Sol’cuları öldürdüler
Eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı hakkında da iddialarda bulunan Peker “Hanefi Avcı Diyarbakır’daki itirafçılardan Süleyman Öger, Hidayet Bozyiğit, İbrahim Babat, Hüseyin Tilki gibi kişileri İstanbul’a getirmiş istihbarat şube görevlisi ‘pala’ lakaplı baş komiser tarafından bana emanet edilmişti. Bu konuyla ilgili bildiklerimi Ergenekon soruşturmasına yürüten savcıya anlattım. Dev-Sol’da Bedri Yağan grubuna yönelik yapılan operasyonlarda temizlik diye nitelendirilen eylemlerde bu itirafçıların görevlendirildiğini kalan sağları en son bunların öldürdüğünü anlattılar.”
Eken Yeşil’in kaburgasını kırdırdı
Korkut Eken’in, Yeşil ile arasını bozmaya çalıştığını söyleyen Sedat Peker şöyle dedi: “Ama aramız bozulmadı. Konuyu Korkut Eken’e anlattım. Kısa bir süre sonra İstanbul Asayiş Müdürlüğü’ne çay içmeye çağrıldım. Yan kesicilikten gözaltına aldılar Çok feci işkence gördüm. Çıplak soyup fotoğraflarımı çektiler. Ben bu olaydan sonra Yeşil’i, Sedat Demir’in Ankara Asayiş Müdürü olduğu zamanda gözaltına alıp işkence yaparak kaburgasını kırdığını öğrendim. Bunu isteyen kişinin de Korkut Eken olduğunu çok sonradan duydum.”
Hükümet meşrulaştırıyor!
Hükümet meşrulaştırıyor!

Hükümet N.Ç. davasında tecavüzü onaylayan karara imza atan Yargıtay’ı değil başkalarını suçluyor. Aile Bakanı Şahin, basını suçlarken, AB Bakanı Bağış da kendilerinden önceki iktidarları suçladı
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, Yargıtay’ın N.Ç. ile ilgili verdiği kararda kesin karar vermediğini savunarak basının konuyu farklı yere çekmeye çalıştığını ileri sürdü. Egemen Bağış ise yıllardır iktidarda olduklarını “unutup”, “Muhalefet bu süreçteki payını unutmamalıdır” diyerek Yargıtay’ı değil muhalefeti eleştirdi. BDP Kadın Meclisi ise, “siyasal iktidarın yargı gücünü kullanarak tecavüzcüleri koruma yoluna gittiği”ne dikkat çekti.
Tecavüzcüleri koruyan zihniyet
BDP Kadın Meclisi, N.Ç. davasında Yargıtay 14. Ceza Dairesi’nin verdiği kararla ilgili yazılı açıklama yaptı. Açıklamada, 2002 yılında 13 yaşında olan N.Ç.’nin fuhuşa sürüklendiğinin ve aralarında asker asker, memur, korucu, muhtar gibi birçok devlet görevlisinin olduğu 26 erkekle ilişkiye zorlandığının altı çizilerek, Yargıtay 14. Ceza Dairesi’nin yerel mahkemenin “N.Ç.’nin sanıklarla rızasıyla birlikte olduğu” yönündeki kararını onaması ve bu nedenle yerel mahkemenin sanıklara en az 5 yıl ceza öngören “15 yaşından küçük biriyle rızasıyla birlikte olmak” suçundan ceza verilmesini yeterli bulması kararı eleştirildi. Aynı gerekçeyle sanıklar hakkındaki “rızasını alarak alıkoymak” suçunun zaman aşımından düşmesi yönündeki Mardin Ağır Ceza Mahkemesi kararında onaylandığının hatırlatıldığı açıklamada tecavüzcülerin hapisten kurtarıldığı belirtildi.
Bu zihniyeti anlamak mümkün değil
Uzun zamandır Türkiye’nin gündeminde olan ve kadın hakları savunucularının dikkatle izlediği bu davada mahkemenin adil olmayan, vicdanları yaralayan bu kararının adeta infial yarattığı ifade edildi. Açıklamada, “Yargıtay’ın onama kararıyla 13 yaşında küçücük bir kız çocuğunun kendisinden yaşça oldukça büyük erkeklerle rızasıyla birlikte olduğu ve kendine yapılanın farkında olduğu yargı tarafından kabul edilmiştir. Bu zihniyeti, mantığı, mantaliteyi anlamak mümkün değildir” ifadesi kullanıldı. 18 yaşından küçük olan herkesin çocuk olduğunun uluslararası hukukta da tespit edilmiş olduğuna ve BM Uluslararası Çocuk Hakları Bildirgesi’ne göre de çocukların her türlü şiddetten korunma hükmünün net olduğuna işaret edilen açıklamada, 9 yıldır iktidarda olan AKP iktidarının bu durumdan bizzat sorumlu olduğu belirtildi. Açıklamada, siyasal iktidarın yargı gücünü kullanarak kadına her tür şiddeti sonlandırmak yerine meşrulaştırma ve tecavüzcüleri koruma yoluna gittiğine dikkat çekildi.
Önemli olan yasa değil zihniyet değişikliği
Savaştan kaynaklı bölgede Kürt kadınlarının ve çocuklarının yaşadıkları travmanın yoğun olduğuna vurgu yapılan açıklamada, Kürt kadınlarının bugüne kadar yaptıkları “Tecavüz Kültürünü Aşalım Demokratik, Özgür Toplumu Yaratalım” ile “Kadın Kırımı Toplum Kırımıdır” adlı kampanyalarla itirazlarını dile getirdikleri ifade edildi. Yargının N.Ç. davasındaki kararla sınıfta kaldığına, tecavüz faillerini korumayı tercih ettiğine dikkat çekilen açıklamada, “Bu kararla tecavüzcüler açıkça korunmuşlardır, bununla birlikte failler daha çok devletin kamu görevlileri, bürokratlar, askerler, korucular olduğundan yargı erkinin koruması da daha görünür olmuştur” denildi. Kadına yönelik suçlarda her şeyden önce ciddi bir zihniyet sorunuyla karşı karşıya olunduğuna dikkat çekilen açıklamada, ne kadar yasa çıkarılırsa çıkarılsın zihniyet değişmedikçe aynı uygulamaların devam edileceği belirtildi. Açıklamada, şöyle denildi: “İstediğiniz kadar yasa çıkarın önemli olan zihniyetin değişmesidir. İşte AKP zihniyeti tecavüzcüleri koruyan zihniyeti.”
Çocuk olduğu görmezden gelindi
Eğitim Sen Merkez Kadın Sekreteri Sakine Esen Yılmaz da N.Ç. davasında Yargıtay’ın verdiği karara ilişkin yazılı açıklama yaptı. Yılmaz, açıklamada, bu kararla sanıklara en az 10 yıl ceza verilmesi gereken tecavüz suçundan değil, en az 5 yıl ceza öngören “15 yaşından küçük biriyle rızasıyla birlikte olmak” suçundan ceza verildiğini belirten Yılmaz, kararın hem insan hakları hem de çocuk hakları açısından utanç verici olduğunu vurguladı. Yılmaz, Yargıtay’ın bu davada bir çocuğun olduğunu görmezden gelip, devletin askerlerini, memurlarını, korucularını kurtarmak adına verdiği kararın TCK’nin 103. maddesine (çocukların cinsel istismarı) aykırı olduğuna dikkat çekti. Yasanın, 15 yaşını tamamlamamış çocukları fiilin anlam ve sonucunu anlamayacak çocuk kategorisine soktuğunu ve bu çocuklara karşı işlenen fiilde de çocuğun rızası olup olmadığı aranmayacağını belirtti. Yılmaz, risk altındaki çocukları cinsel taciz ve tecavüz suçları karşısında korunmasını sağlayacak önlemlerin Yargıtay’ın verdiği kararla boşa çıkarıldığını belirterek, “Yargı süreci etkili ve sonuç alıcı şekilde işlememiş, adalet duygusunu inciten, vicdanımızı yaralayan bir karara imza atılmıştır” dedi.
AKP’den başka herkes suçlu!
N.Ç hakkında Yargıtay’ın verdiği karara ilişkin açıklama yapan AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, konuyla ilgili sorumluluğunu görmeyerek kendilerinden önceki hükümetleri, yargıdaki statükoyu, muhalefeti kısacası kendileri dışındaki herkesi suçladı. Bağış, sorunun yargıdaki ve mevzuattaki bir sorun olduğunu iddia etti. Yasalardaki çarpıklıklara ve uygulamalara ilişkin yıllardır kendilerinin iktidarda olduğunu unutarak kendilerinden önceki sürece gönderme yapan Bağış, “Vuruşa vuruşa çekilenler yasaların labirentinde yüzlerce bubi tuzağı bıraktılar. Daha temizleyemedik. Reform çabalarımızı Meclis’te engelleyen muhalefet bu süreçteki payını unutmamalıdır.” şeklinde konuştu. Bağış, “Medya ve sosyal medyada bu haksız ve adaletsiz kararı hükümetimize mal etmeye çalışanları da kınıyorum.” dedi.
Bakandan Yargıtay savunması
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, Yargıtay’ın N.Ç. ile ilgili verdiği kararda kesin karar vermediğini belirterek, basının konuyu farklı yere çekmeye çalıştığını ileri sürdü. Şahin, Yargıtay’ın verdiği kararın ardından yargı sürecinin devam ettiğini belirtti. Yargıtay’ın N.Ç. kararının basın aracılığıyla farklı yönlendirildiği ileri süren Şahin, “Bekleyelim. Kısmi iptaller vardır, biz kararımızı vermedik diyor” diyerek, Yargıtay’ı savundu.